Sağlıklı Beslenme

Mikrobiyota Nedir? | Anadolu Sağlık Merkezi

Gözle görülmeyen dev yapı mikrobiyota, tıp dünyasının günümüzdeki en dikkat çekici konularından biri. Vücudumuzdaki mikroorganizma sayısının her birimizde 100 trilyonu bulduğunu düşünün. Bu kadar yoğun bir yapının sağlığımıza etkileri ve hastalıklarla ilişkisi, modern tıbbın en çok üzerinde çalıştığı alanlardan biri haline geldi. Biz de bu mikroskobik organizmalar topluluğunu daha yakından incelemek istedik. Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, bu konuda önemli bilgiler paylaştı…

Bilim dünyası, çok sayıda araştırmayla insan vücudundaki zararsız mikroorganizmaların hastalıklarla olan ilişkisini ortaya koyuyor. Özellikle obezite ile olan bağlantısı üzerine yapılan çalışmalar dikkat çekiyor. Ancak mevcut verilerin oldukça sınırlı olduğunu belirtmekte fayda var. Günümüz teknolojileri, her canlının gen dizilerini hızlı ve pratik bir şekilde incelememize olanak tanıyor. İnsan genomunun ilk olarak 3x 10^9 bazdan oluştuğu okundu ve şimdi, her türlü mikrobun gen dizileri de kolayca analiz edilebiliyor. İnsan bağırsağındaki mikropların çeşitliliği, oranları ve bu oranların sağlıklı bireyler ile hasta bireyler arasındaki farklılıkları inceleniyor. Yani, bağırsak içeriğindeki mikroplar küçük bir örnek üzerinden bile detaylı bir şekilde analiz edilebilir hale geldi. Ancak bu veriler, mikrobiyota ve hastalıklar arasındaki ilişkiler konusunda sadece başlangıç aşamasındadır. Elde edilen bilgilerin ışığında yararlı sonuçlar çıkarmak için henüz erken.

Bu konunun sıcaklığının farkındayız, ancak dikkat edilmesi gereken noktalar da mevcut. Tıp alanında hâlâ ciddi bir teorik eksiklik var. Her bireyin genetik mirası, yaşama ve beslenme alışkanlıkları, çevresi ve kullandığı ilaçların etkileri göz önüne alındığında, her birey için farklı bir ‘canlı’ mikroçevreden bahsediyoruz. Fakat mevcut çalışmalar, gelecekte birçok hastalık alanında insan bağırsak mikrobiyotasının rolü, etkileri ve bu alandan nasıl yararlanabileceğimiz konularında önemli gelişmelerin olacağını öngörüyor.

Kendi Hücre Sayımızdan 10 Kat Fazla!

Özetle, vücudumuzda yaşayan ve insan hücresi olmayan mikroorganizmaların toplamı mikrobiyota olarak adlandırılır. Sayısı trilyonlarla ifade edilen bu canlı topluluğunun toplam nüfusunun 100 trilyondan fazla olduğunu biliyoruz. Bu mikroorganizmaların toplam ağırlığının, vücut ağırlığımızın yaklaşık yüzde 2-3’ünü oluşturduğunu düşününce, karşımızda ne kadar büyük bir yapı olduğunu hayal edebiliriz. Ayrıca mikrobiyotamızdaki hücrelerin sayısı, kendi hücrelerimizin sayısından 10 kat daha fazla.

Mikrobiyota, “İkinci Beynimiz” mi?

Mikrobiyota ile insan ilişkisini, bazı klişe kavramlarla tanımlamak yanıltıcı olabilir. İnsan bağırsağının kendine özgü bir sinir sistemi var; aslında bağırsak, iç dikey değişimlerden etkilenen kendi kendine işleyen bir yapı. Fakat mikrobiyota ile bu bağırsak sinir sistemini karıştırmamalıyız. Bu nedenle mikrobiyota için “vücudumuzun ikinci beyni” demek uygun değil. Mikrobiyota ve insan vücudu arasındaki ilişki, bir tür simbiyotik yaşam biçimi. Yani, her iki tarafın da birbirine destek olduğu bir yaşam biçimidir. İnsan ve mikrobiyal ekosisteminin toplamı Holobiyont olarak tanımlanır (“Süper organizma” da denir). Kısacası, insan vücudunda karşılıklı etkileşimle sürdürülen bir yaşam söz konusu!

Mikrobiyota Sağlığımız İçin Neden Önemli?

Bize yaşam veren bu faydalı mikroplar topluluğu, vücut işlevleri ve sağlığımızın korunması açısından büyük önem taşır. Her bireyin mikrobiyotası, parmak izi gibi kendine özeldir. Ancak her vücutta bulundukları yerler benzer. Mikroorganizmalar; cilt, ağız, solunum yolları, genital sistem, idrar yolları ve sindirim sisteminde yer alır. Midemizden çok daha az olmakla birlikte, ince ve kalın bağırsaklarımızda yoğun bir mikrobiyota bulunur. İnsan bağırsak mikrobiyotası, gıdaların sindirimi, bağışıklık sisteminin desteklenmesi, vitamin sentezi ve sağlıklı bağırsak fonksiyonları gibi çok çeşitli işlemlerde önemli roller üstlenir.

“Bütün Hastalıklar Bağırsakta Başlar”

Modern tıbbın babası Hipokrat, 2000 yıl önce “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar” demiştir ve bu görüş hâlâ geçerliliğini koruyor. Yapılan bilimsel araştırmalar, bağırsak mikrobiyotasındaki sorunların birçok hastalığın tetikleyici olabileceğine dair ipuçları sunuyor. Farklı hastalıkların bağırsak mikrobiyotası ile ilişkili değişikliklerden kaynaklanabileceği araştırmalarla destekleniyor. Neden-sonuç ilişkileri henüz kesin olarak ortaya konmamış olsa da, bağırsak sağlığımızın tüm vücut sistemlerini etkilediği söylenebilir.

Mikrobiyota ve Hastalıklar Arasındaki İlişki

Tıp alanında, sindirim sistemi mikrobiyotasındaki değişikliklerin bazı hastalıklarla ilişkisi üzerine önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu mikrobik yapının aktivitelerinin insan sağlığı ile olan bağlantıları, topluluklar arasında büyük farklılıklar gösterebilir. Bağırsak mikrobiyotasının çok farklı fonksiyonları, birçok kronik hastalığın araştırılmasında önem taşıyor. Obezite gibi durumların incelenmesinde ise, mikrobiyota değişikliklerinin rolü göz önünde bulunduruluyor. Ancak obez bireylerdeki mikrobiyota değişikliklerinin obeziteyi mi yoksa obezitenin bir sonucu mu olduğunu belirlemeye yönelik çalışmalar devam ediyor. Mikrobiyotamız;

  • Diyet liflerinden enerji elde edilmesi
  • Bağırsak geçirgenliğinin düzenlenmesi
  • İnflamatuvar süreçlerin modifiye edilmesi
  • Dokuların yağ asidi bileşiminin düzenlenmesi
  • Bağırsaklardan proteinlerin salgılanması

gibi işlevleriyle vücut yağ ve karbonhidrat metabolizmasını etkiler. Fakat, enerji üretiminde mikrobiyotamızın yanı sıra kas ve karaciğer de önemli katkıda bulunur. Yani, tek enerji kaynağımızın mikrobiyotamız olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Bağırsak geçirgenliği konusunda mikrobiyotanın etkisi büyük ama tek belirleyici değildir. Sağlam bir mukozaya, aktif bir kan dolaşımına ve sindirim hücrelerinden salgılanan antikorlara ve hormonlara dikkat etmeliyiz.

Obez bireylerde bazı bakterilerin sayısının azaldığı, ve bazı türlerin sayısının arttığı görülüyor. Ayrıca, diyet değişiklikleriyle bu değişikliklerin geri dönebildiği belirlenmiştir. Prebiyotik ve probiyotik desteklerinin mikrobiyota dengesini sağladığı ve kilo kaybına yardımcı olduğu da bilinir. Mikrobiyotanın yapısındaki değişikliklerin obezite anlaşılmasına ve tedavisine katkıda bulunacağını öngörebiliriz.

Çocukluk çağı alerjileri ve astım gibi hastalıkların mikrobiyota ile ilişkisi de araştırmalarla ortaya konmaktadır. Clostridium difficile enfeksiyonunun iltihabi bağırsak hastalıklarındaki etkisi de dikkate alınmalıdır. Ancak kesin neden-sonuç ilişkileri henüz tam olarak belirlenmemiştir. ABD’de bu konuyla ilgili birçok deneme çalışması sürmektedir.

Mikrobiyotamız İçin Hangi Besinler Faydalı?

Yüksek yağ ve protein içeren diyetlerin, sindirim sistemindeki mikrobiyota üzerinde olumsuz etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Bunun yanı sıra, prebiyotik ve probiyotik açısından zengin gıdalar almak oldukça faydalıdır.

Yüksek oranda prebiyotik içeren gıdalar: Muz, elma, kuşkonmaz, lahana, yer elması, enginar, sarımsak, soğan, kuru baklagiller, tam tahıllar, patates.

Yüksek oranda probiyotik içeren gıdalar: Kefir, yoğurt, lahana turşusu, tarhana, ekşi mayalı ekmek, boza, şalgam.

Flora mı Mikrobiyota mı?

Flora terimi, geçmişte bağırsaklarda bulunan mikroorganizmaların bitkisel kökenli olduğu düşüncesiyle kullanılıyordu. Ancak günümüz anlayışında mikrobiyota, bakteri, mantar, virüs gibi mikroorganizmalardan oluşmaktadır. Bu yüzden doğru terim mikrobiyotadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir