
Angelman Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri
Angelman Sendromu, çocukluk döneminde belirginleşen genetik kökenli nörogelişimsel bir bozukluktur. Konuşma zorluğu, denge problemleri, sürekli kahkahalar ve zekâ geriliği gibi belirgin semptomlarla kendini ifade eder. Nadir olmasına rağmen, bu sendrom, bireyin yaşamı boyunca özel ihtiyaçlarla baş etmesine neden olabilir.
Angelman Sendromu Nedir?
Angelman Sendromu, genetik menşeli ve nadir görülen bir nörogelişimsel bozukluktur. Genellikle 15. kromozomda bulunan UBE3A geninin anneden gelen kopyasının işlevsizliği ya da eksikliği ile ortaya çıkar. Bu genin düzgün çalışmaması, beyindeki bazı sinyallerin bozulmasına neden olur. İlk olarak 1965 yılında Dr. Harry Angelman tarafından tanımlanan sendrom, bu hekimden adını almıştır. Belirtiler genellikle yaşamın ilk yılında başlasa da, kesin tanı genellikle 2 ila 5 yaşları arasında konur.
Sendromun en belirgin özelliklerinden biri, bireylerin sık sık ve nedensiz şekilde gülümsemesi veya kahkaha atmasıdır. Zeka geriliği, konuşma bozukluğu, motor koordinasyon eksikliği ve epilepsinin varlığı da sık görülen diğer bulgulardandır. Bireylerin yaşam süresi normaldir; ancak sürekli destek ve özel eğitim gereklidir. Angelman Sendromu, her 12.000 ila 20.000 doğumda bir görünmektedir.
Angelman Sendromu Belirtileri
Doğumda fark edilmeyen Angelman Sendromu, gelişim aşamasında belirginleşen bir dizi nörolojik ve fiziksel semptomla karakterizedir. Bu sendromu taşıyan çocuklarda konuşma gelişimi ciddi şekilde gecikir; bazıları birkaç kelime kullanabilirken, bazıları hiç konuşamaz. Ancak, alıcı dil yani başkalarını anlama becerisi, ifade edici dilden genellikle daha iyi gelişir.
Erken bebeklik döneminde kas tonusu düşüklüğü (hipotoni) dikkat çeker; zamanla bu durum dengesiz yürüme ve istemsiz hareketlere dönüşebilir. Gülme nöbetleri, ani neşelenmeler ve sosyal etkileşimde aşırı sevecenlik, en belirgin davranışsal özelliklerdendir.
Angelman Sendromu belirtileri şunlardır:
- Gelişimsel gecikmeler: İlk altı aydan itibaren motor ve bilişsel gelişimde gerilik gözlemlenir.
- Konuşma bozukluğu: Konuşma gelişimi zayıftır; bazı hastalar hiç konuşamaz.
- Koordinasyon ve denge sorunları: Ataksik yürüyüş ve düzensiz hareketlerle kendini gösterir.
- Sık kahkaha ve gülümseme: Sosyal olmayan durumlarda bile ani gülme nöbetleri olabilir.
- Epilepsi: Çoğu çocukta yaşamın ilk yıllarında nöbetler erken başlar.
- Uyku sorunları: Uykuya dalmakta zorluk ve sık uyanmalar yaygındır.
- Yüz ifadesi: Geniş ağız, çıkık çene ve belirgin dişler gibi tipik yüz özellikleri görülebilir.
- Duyusal hassasiyet: Işık, ses veya dokunmaya karşı aşırı tepki görülebilir.
- Mutluluğa yatkın ruh hali: Sık ve ani neşelenmeler dikkat çeker.
Angelman Sendromu Neden Olur?
Angelman Sendromu, 15. kromozomun uzun kolundaki UBE3A geninin işlevselliğinin kaybedilmesiyle ilişkilendirilen genetik bir bozukluktur. Normalde bu gen hem anneden hem de babadan alınır; ancak beynin bazı bölgelerinde yalnızca anneden gelen versiyonu aktiftir. Eğer bu kopyada bir mutasyon veya eksiklik söz konusuysa, UBE3A proteini üretilemez ve sinir hücreleri arasındaki iletişim bozulur. Nadir durumlarda, genetik geçişin rastlantısal olması nedeniyle, sendrom kalıtsal olmayabilir; ancak bazı vakalarda ailesel bir model gözlemlenebilir.
Angelman Sendromu’nun oluşum nedenleri şunlardır:
- 15. kromozomun anneden gelen kısmında delesyon: En yaygın neden (%70) olup, UBE3A geninin tamamen silinmesiyle ilişkilidir.
- Uniparental disomi (UPD): Hasta, 15. kromozomun her iki kopyasını babadan alır; anneden gelen genetik materyal kayıptır.
- Genetik mutasyon: UBE3A genindeki mutasyonlar, protein üretimini engeller.
- İmprinting hatası: Epigenetik sorun nedeniyle genin hangi ebeveynden geldiğine dair bilgi bozulur ve anneden gelen gen baskılanır.
- Mozaizm: Vücut hücrelerinin bir kısmında genetik bozukluk varken, diğerlerinde normal yapı bulunur; bu durum semptomları hafifletebilir.
Angelman Sendromu Testi
Angelman Sendromu tanısı, genellikle çocukta gözlemlenen gelişimsel semptomlara ve klinik verilere dayanarak şüphelenildiğinde genetik testlerle doğrulanır. Tanı süreci, farklı genetik mekanizmaların etkili olabileceği için oldukça karmaşık olup çeşitli laboratuvar analizlerini içerir. İlk olarak DNA metilasyon testi yapılır; bu test, 15. kromozomun anneden mi yoksa babadan mı geldiğini ve epigenetik imzanın doğru çalışıp çalışmadığını gösterir. Angelman Sendromu vakalarının büyük bir kısmı bu testle tespit edilebilir, ancak bazı durumlarda ek testlere de ihtiyaç duyulabilir.
Tanıda kullanılan temel genetik testler şunlardır:
- DNA metilasyon analizi: En yaygın tarama testidir ve tanıda oldukça etkilidir (%80–85).
- FISH (Floresan in situ hibridizasyon): Kromozomlardaki delesyonları tespit etmede kullanılır.
- Array CGH (Kromozom mikrodizi analizi): Daha küçük genetik silinmeleri gösterebilir.
- UBE3A gen dizileme testi: Diğer testlerde anormallik bulunmadığında, bu genin yapısal mutasyonlarını tespit etmek için uygulanır.
- Uniparental disomi analizi: Kromozomun her iki kopyasının babadan gelip gelmediğini kontrol eder.
Angelman Sendromu teşhisinde bu testlerin bir arada değerlendirilmesi, kesin ve doğru tanı koymayı sağlar. Ayrıca bu süreçte genetik danışmanlık almak, hem ailenin bilinçlenmesi hem de gelecekteki gebeliklerde risk değerlendirmesi açısından önemlidir.
Angelman Sendromu Riskleri Nelerdir?
Angelman Sendromu, genetik bir bozukluk olmasına rağmen çoğunlukla rastlantısal olarak ortaya çıkar ve ailede böyle bir durum geçmişi olmayanlara da gelişebilir. Ancak belirli genetik yapıların taşıyıcılığı, sendromun tekrar gösterme riskini artırabilir. Risk evaluation, sendromun neden olan genetik mekanizmasının türüne bağlı olarak değişebilir. Özellikle genetik mutasyon ya da imprinting hatası gibi durumlarda tekrarlama olasılığı daha yüksektir. Bu nedenle ailelerin genetik danışmanlık alması önemlidir.
Angelman Sendromu ile ilgili ana riskler şunlardır:
- Gebelikte tekrar etme riski: Eğer sendroma sebep olan genetik mekanizma kalıtsal ise, ailede yeni doğacak diğer çocukta da görülme ihtimali artar.
- Erken tanı gecikmesi: Semptomların özgül olmamasından dolayı tanı gecikebilir ve erken müdahale fırsatı kaybedilebilir.
- Nöbet riski: Epileptik nöbetlerin sıklığı ve şiddeti artabilir; bazı vakalarda ilaçlara direnç gelişebilir.
- Beslenme sorunları: Bebeklik döneminde yutma zorluğu, kilo alamama ve reflü sıkça görülür.
- Yürüyüş ve hareket riskleri: Denge sorunları nedeniyle düşme ve yaralanma olasılığı yüksektir.
- Uyku düzensizliği: Kronik uykusuzluk hem çocuğun gelişimini hem de ailenin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
- İletişim eksikliği: Konuşamayanlar, istek ve ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlandığı için davranış sorunları yaşayabilir.
- Psikososyal etkiler: Ailedeki stres düzeyi artabilir, bakım yükü psikolojik destek gerektirebilir.
Angelman Sendromu’ndakiRisk yönetimi, erken tanı ve multidisipliner bir yaklaşım ile mümkün olabilir. Genetik, nöroloji, fizik tedavi, konuşma terapisi ve psikososyal destek bir arada sunulmalıdır.
Angelman Sendromunun Tedavisi
Günümüz itibarıyla Angelman Sendromu için kesin bir tedavi bulunmamaktadır; ancak semptomlara yönelik uygulanan çok yönlü yaklaşımlar ile hastanın yaşam kalitesi önemli ölçüde artırılabilir. Tedavi süreci, sendromun neden olduğu çeşitli semptomlara göre şekillenir ve genellikle birden fazla uzmanlık alanının iş birliğini gerektirir. Hedef; hastanın motor becerilerini, iletişim yeteneklerini ve sosyal uyumunu geliştirmek ve aynı zamanda epilepsi veya uyku bozukluğu gibi eşlik eden sorunları kontrol altına almaktır. Bu nedenle tedavi süreci multidisipliner bir yaklaşımla düzenlenmelidir.
Angelman Sendromu’nda yaygın olarak uygulanan tedavi yöntemlerinden biri fizik tedavi ve rehabilitasyon olup bu yöntemle denge, kas gücü ve koordinasyon becerileri geliştirilir. Konuşma terapisi, ifade yeteneği kısıtlı olanlara alternatif iletişim araçlarının kullanımını öğretir. Davranışsal terapiler, gülme nöbetleri ya da iletişim eksikliğinden doğan uyum sorunlarını hafifletmede etkili olabilir. Ayrıca, nöbet kontrolü için uygun ilaç tedavisi uygulanır ve düzenli EEG takibine ihtiyaç duyulur. Uyku bozuklukları için de ilaç dışı yöntemler (örneğin uyku hijyeni eğitimi) öncelikli olarak tercih edilmelidir.
Bunların yanı sıra, özel eğitim ve bireysel gelişim programları, hastanın potansiyelini ortaya çıkarmada kritik rol oynamaktadır. Ailenin eğitimi ve psikososyal destek, tedavi sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Günümüzde gen ve epigenetik temelli yeni tedavi yöntemleri üzerine araştırmalar devam etmekte olup, bu çalışmalar gelecekte sendromun kök nedenlerine yönelik çözümler sunabilir.
Son güncellenme tarihi: 23 Eylül 2025
Yayınlanma tarihi: 23 Eylül 2025