Sağlıklı Beslenme

Kalp Hastalıklarından Korunma Yöntemleri


Koroner kalp hastalıkları, dünya genelinde hâlâ en yaygın ölüm nedenlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Ancak araştırmacılar, yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle bu hastalıktan korunmanın ve hatta hastalığı geri çevirmenin mümkün olabileceğini vurguluyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji uzmanları, kalp hastalıklarından korunma yollarını paylaşıyor…

Koroner kalp hastalıkları, dünya genelinde hâlâ en yaygın ölüm nedenlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Ancak araştırmacılar, yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle bu hastalıktan korunmanın ve hatta hastalığı geri çevirmenin mümkün olabileceğini vurguluyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji uzmanları, kalp hastalıklarından korunma yollarını paylaşıyor…

Koroner damarlara ilişkin kalp hastalıkları, enfarktüs, koroner yetersizlik ve kalp krizi gibi çeşitli adlarla anılsa da hepsi aynı temel soruna işaret etmektedir: Kalbi besleyen koroner damarların sertleşmesi, daralması ve kan akışının engellenmesi sonucunda, bu damarları besleyen kalp kasının canlılığını yitirmesi…

Koroner yetersizlik durumunda kalp, canlılığını kaybetmemiş olsa da uyarı vermekte ve zamanla kötüleşmektedir. Bu sürecin son noktası kalp krizi olmaktadır. Kalp krizi öncesindeki aşamalarda ilk olarak damarlarda daralma gerçekleşir. Angina pektoris olarak bilinen bu durum, göğüste başlayan ve sol kola yayılan ağrılarla kendini gösterir. Zamanla daha da ilerleyen bu darlık, ya tamamen tıkanır ya da üzerine oluşan bir pıhtı kan akışını tamamen durdurur, bu da enfarktüs durumunu ortaya çıkarır. Ölümle sonuçlanabilen bu durum atlatıldığında, sorun devam eder, dolayısıyla kesin çözümler için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.

Damarların bozulması

Ateroskleroz (damar sertliği) için bilinen ve bilinmeyen pek çok etken bulunmaktadır. Damar duvarını zayıflatan tipik risk faktörleri arasında en başta sigara gelmektedir. Bunun yanı sıra yağlı beslenme, yüksek kan yağı seviyeleri, diyabet, yüksek tansiyon ve genetik unsurlar diğer önemli risk faktörleridir.

Kalp hastalığına neden olan risk faktörleri:

Genetik faktörlerin kalbe etkisi:

Kalp hastalıklarının genetik etkileri olduğu bilinmektedir; ancak, kesin rakamsal verilere ulaşmak zor. Aile bireylerinde damar sertliği nedeniyle erken ölümler gözlemleniyorsa, genetik faktörlerin etkisi olduğu ve bireyin dikkat etmesi gereken unsurlar arasında yer aldığı anlamına gelmektedir. Genetik yapı ile edinilmiş faktörler, yani sigara alışkanlığı, kötü beslenme, stres gibi unsurlar ile birleştiğinde hastalığın ilerleme hızı artmaktadır.

Genetik faktörler var olsa bile, bilinen risk faktörlerinin ortadan kaldırılmasıyla hastalıktan korunmak veya ilerleyişini yavaşlatmak mümkündür.

Yaşın kalbe etkisi:

Yaş ilerledikçe damarlarda yaşlanma belirtileri görülmekte ve bireyler risk faktörlerine daha fazla maruz kalmaktadır. Ancak son yıllarda bu durum gençleri de etkilemeye başlamıştır; bunun nedeni sigara ve kötü beslenme gibi durumlara daha sık maruz kalınmasıdır. Araştırmalar, damarlardaki bozulmaların 7-8 yaşlarından itibaren başladığını göstermektedir.

Metabolik sendromun kalbe etkisi:

Amerikan istatistiklerine göre metabolik sendrom, toplumu etkileyen ve ileride bazı komplikasyonlara yol açabilen bir durumdur. Bu sendromu taşıyan çocukların belirli özellikleri bulunmakta; bu özellikler arasında aşırı kilo, tansiyon değerlerinin sınırda olması ve kan şekeri seviyelerinin normal ya da normalin üstünde olması yer almaktadır. Obez veya diyabetik çocukların erken teşhis edilmediği takdirde 30’lu yaşlarda kalp krizi geçirme riski yüksektir. Bu tür çocukların yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ve beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle ilerideki sorunlar önlenebilir, azaltılabilir veya geciktirilebilir. “Tombul çocuk sağlıklıdır” düşüncesinin doğru olmadığını unutmamak gerekir.

Kalp damar hastalıkları tedavi yöntemleri nelerdir?

Tanı konduktan sonra anjiyografi ile sorunun haritası çıkarılmaktadır. Bu muayene sonucunda koroner damarlarda kritik daralmalar tespit edilirse, bu daralmaların ortadan kaldırılması tedavinin temel prensibi olmaktadır. Böyle bir daralma ile başa çıkmak için girişimsel yöntemler kullanılır; bu yöntemler arasında balon genişletme veya stent takma bulunmaktadır. Eğer çeşitli nedenlerden ötürü bu yöntemler uygulanamıyorsa, cerrahi yöntemlere başvurulur. Cerrahide, tıkanmış damarlara, vücudun başka bölgelerinden alınan damarlar eklenerek kan akışı sağlanır. Bugün en etkili ve yaygın tedavi yöntemleri bunlardır. Ancak bazı hastalarda bu iki yöntem de uygulanamayabilir. Ayrıca, hastalığı olan bazı bireylerin cerrahi veya girişimsel bir tedaviye ihtiyacı olmayabilir. Bu gruptaki hastalar için medikal tedaviler uygulanmaktadır. Girişimsel ve cerrahi yöntemlerdeki gelişmelere paralel olarak medikal tedavilerde de önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.

Damar daralması durdurulabilir mi?

Risk faktörlerini kontrol altına alarak hastalığın gelişimini yavaşlatmak mümkündür. Örneğin, sigaranın bırakılması kalp damarlarının sertleşmesini geciktirebilir veya hatta önleyebilir. Ayrıca, sağlıklı bir diyet ile damarların sertleşme hızı azaltılabilir veya geriletilerek sağlıklı bir düzeye getirilebilir. Yaşam tarzında değişiklikler, kilo vermek ve kan yağlarının düşürülmesi ile damar daralması durdurulabilir ve hatta düzeltilebilir. Bu yöntemle, damarlarındaki yüzde 70 darlık durumu yüzde 50’ye kadar çekilebilir.

Damar daralmasında cerrahide gelinen nokta

Bazı hastalar için ameliyat fazla riskli olabilirken, bazıları ise stent ile başarı elde edemediği için bypass işlemi geçirmektedir. İki uç durum arasında, hem stent hem de cerrahinin uygulanabildiği hastalar da bulunmaktadır. Hangi yöntemin uygulanacağı konusunda bir karmaşa yaşandığından, Amerika’da yılda yaklaşık 1 milyon stent takılmakta, 200 bin civarında da ameliyat yapılmaktadır.

Cerrahi yapılamayacak hastalar da mevcut. Bazen hastalık, hasta bunun farkında olmadan veya olarak çok ilerleyebilir ve cerrahiyi imkânsız hale getirebilir. Ancak bypass için belirgin bir yaş sınırlaması yoktur. Yani, ameliyat olmak için endikasyon taşıyan her hasta, hangi yaşta olursa olsun, ameliyat olabilir.

Girişimsel yöntemlerin de riskleri vardır. Günümüzde bu komplikasyon oranı çok düşüktür; örneğin bypass ameliyatının riski yüzde 1 iken, işlem yapılmadığında hastanın risk oranı her an yüzde 40’tır. Girişimsel yöntemler adına kaydedilen gelişmelere rağmen, hâlâ kesin bir çözüm sunmak mümkün görünmemektedir. Bu alanda çalışmalar hız kesmeden devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir