Karaciğer Kanseri Tedavisinde Disiplinler Arası Birliktelik
Karaciğer kanserleri arasında en yaygın olanı hepatoselüler kanserin tanı ve tedavisinde, mevcut tedavi yöntemleri kadar çok disiplinli bir yaklaşım ve tümör konseyleri de oldukça önem taşımaktadır.
Vücudumuzun her organı, kendine özgü özellikleri ve işlevleriyle son derece kıymetlidir. Özellikle kendini onarma ve yenileme yeteneğiyle öne çıkan karaciğerimiz de buna dahildir. Karaciğerin %75’ini kaybetsek bile, kalan %25 ile yaşamaya devam edebilmek mümkündür. Karaciğer, kaybettiği %75’lik bölümünü 4-6 hafta içinde yeniden büyüterek eski haline dönebilir. Ancak, bu denli yüksek onarım ve yenileme kapasitesine sahip karaciğer bile, sürekli ve uzun süreli saldırılara karşı belli bir noktaya kadar dayanabilir. Hepatit virüsleri ile aşırı karaciğer yağlanmasının oluşturduğu hasar, karaciğerin sertleşmesine ve küçülmesine yol açarak yenileme yeteneğini kaybetmesine neden olur. Bu durum siroz gelişimi olarak adlandırılır ve geri dönüşü yoktur. Siroz gelişiminde hepatoselüler kanser (HCC) riski de artmaktadır. HCC, karaciğerin kendisinden kaynaklanan üç alt tip kanser arasında en sık görülenidir. Bu nedenle, hepatoselüler kanserlerin büyük bir kısmı (%90’dan fazlası) hasar görmüş ve fonksiyonu azalmış sirozlu karaciğerlerde ortaya çıkar. Bu durum, karaciğer sirozunu önlemenin hepatoselüler kanser gelişim riskini de azaltmak anlamına geldiğini gösterir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; Hepatit B ve C virüsleri, karaciğer yağlanması (NAFLD), nadiren bazı genetik hastalıklar (hemokromatoz ve alfa-1 antitripsin eksikliği gibi) ve kimyasallara (aflatoksin) maruz kalmak, siroz ve sonrasında HCC gelişimde önemli unsurlardır. Bu konuyu, Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı ve Genel Cerrahi Bölümü Koordinatörü Prof. Dr. Sedat Karademir’in sağladığı bilgiler ışığında kapsamlı bir şekilde ele aldık…
Erken tanı mümkün mü?
Hepatoselüler kanserin belirtileri arasında halsizlik, yorgunluk, karın ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı, karında sıvı birikmesi, gözlerde ve ciltte sararma, idrarın koyulaşması, gaita renginin açılması ve ateş yer alır. Ancak bu belirtiler birçok farklı hastalıkta da görülebilir. Ayrıca, HCC’li bir hastada bu belirtilerin varlığı genellikle hastalığın ilerlemiş aşamada olduğunu gösterir. HCC’yi erken, tedavi edilebilir bir aşamada tespit etmek oldukça önemlidir. Özellikle risk grubundaki bireylerde (kronik viral hepatit, ileri derecede karaciğer yağlanması veya sirozu olanlar), düzenli aralıklarla yapılan karaciğer ultrasonu ve AFP testi sayesinde yeni gelişen HCC odakları, erken dönemde tespit edilerek cerrahi tedaviye uygun hale getirilebilir. Tanı sürecine, kan ve radyolojik tetkiklerin yanı sıra karaciğer fonksiyon testleri, gerekli hallerde hepatit markerları ve bazı genetik testler de dahil edilmektedir. Eğer şüpheli bir yapı gözlemlenirse BT veya MR görüntülemesi yapılmaktadır. PET taraması, karaciğerdeki kitlenin malign (kötü huylu) olup olmadığı konusunda bilgi verirken, tüm vücudu da tarayarak HCC’nin metastaz yapıp yapmadığını gösterir.
Tedavi seçenekleri neler?
HCC’de tedavi planlaması, neredeyse bir savaş stratejisi gibidir. 2 cm çapa kadar olan HCC’ler için geçmişte yaygın bir şekilde uygulanan etanol enjeksiyonu, günümüzde yüksek teknolojik cihazlarla yerini daha etkili yöntemlere bırakmıştır. Radyofrekans ablasyon (RFA) ve mikrodalga ablasyon (MWA), 3 cm çapındaki HCC’ler için dahi cerrahi müdahale ile paralel bir başarı sunmaktadır. Diğer bir seçenek ise iki türü bulunan embolizasyon işlemi (atardamarın tıkanmasıdır). Bu invaziv işlemlerde, bacak atardamarına iğne ile girilerek ana karaciğer damarı boyunca özel bir tel ile ince bir boru yerleştiriliyor. Röntgen ile HCC kitlesini besleyen bir atardamar dalı tespit edilebiliyorsa, bu damar üzerinden HCC içine kemoterapi ilacı verilerek ardından damar tıkanabiliyor (kemoembolizasyon) ya da aynı yolla HCC içine radyoaktif mikro küreler enjekte edilerek (radyo-embolizasyon) tedavi gerçekleştiriliyor. HCC tedavisinde cerrahi müdahale hâlâ altın standart olup, bunun için iki koşul vardır: Tümör karaciğer dışına yayılmamış olmalı ve ameliyat sonrası kalan karaciğerin hem miktarı hem de kalitesi açısından hastanın yaşamına yeterli olacak düzeyde olmalıdır. Bu sebeple, çoğu siroz temelli HCC’nin tedavisinde karaciğerin kapasitesi dikkatlice değerlendirilmeli ve buna göre cerrahi müdahale kararı verilmelidir. Karaciğerde sınırlı HCC’li fakat karaciğer yetmezliği olan hastalar için karaciğer nakli bir seçenek olarak değerlendirilir. İleri evre siroz ve karaciğerde yaygın HCC bulunan hastalarda ise palyatif ve destekleyici tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.
HCC’de kemoterapi tedavisi genel olarak etkin olmayıp, hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapi üzerine umut veren çalışmalar sürdürülmektedir. Tüm bu tedavi seçenekleri, tek başına veya kombinasyon halinde uygulanabilir. Ancak HCC tedavi planlaması, tek bir kişi veya bölümün üstlenmeyeceği ölçüde karmaşık bir süreçtir. Her hastanın kendine özel bir tedavi planına ihtiyacı vardır. Bu nedenle çok disiplinli konsültasyonlar ve alınan ortak kararlar büyük önem taşıyor. Her ne kadar hangi tedavi yöntemi tercih edilirse edilsin, HCC hastalarında hastalığın tekrar etme riski daima mevcuttur. Sirozlu bir karaciğerin varlığı, karaciğerin başka bir bölgesinde yeni bir HCC gelişimini olası kılar.
Son güncellenme tarihi: 07 Haziran 2024
Yayınlanma tarihi: 07 Haziran 2024
NOT: Bu içerik sağlık uzmanlarının katkısı ile hazırlanmış ve dil modeli ile düzenlenmiştir. Sitemizdeki bilgiler tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Sağlığınız ile ilgili tüm durumlarda, tanı ve tedaviye yönelik işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız.